LBL_YAZI
SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 24 Nisan 2024 Çarşamba

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI




Birbirimizi yargılamak nedir, nedendir, nasıl düzelir?


 

Birbirimizi yargılamak, kabullendiğimiz ve kanıksadığımız olumsuz bir durum ve alışkanlıktır. Nasıl ki zaman süreçleri içinde mülkiyet hakları kavramını icat edip dünyayı milletlere, beldelere ve şahsiyetlere göre parsellememizi, paylaşmamızı ve sahiplenmemizi çok doğal ve tabii bir durummuş gibi algılamamıza, anlamamıza ve kabul etmemize benzer.

Önyargılı, yarattığımız kırmızı çizgileri ve kuralları olan çeşit eylem ve davranışlarımız aslında bir insanlık zaafı, sapma ve hastalığımızdır. Günümüzde birbirimizi yargılamanın ve yermenin doğal bir olaymış gibi kabul edilerek kanıksamamızın nedenleri kadim zamanlara kadar dayanır. Kutsal kitaplar dâhil birçok tebliğ ve öğretilerde yargılamanın sakıncaları, mahsurları ve zararları anlatılmasına rağmen, bu olumsuz alışkanlığın toplumda yer etmesinde geçmişin etkisi vardır.

Birbirimizi yargılamanın nedenleri ilahi ve evrensel bilginin, bilincin ve farkındalığın oluşmaması veya olmamasıdır. Yargılamanın temel nedenleri egosantrik düşünce, eylem ve davranışlarıdır. Bencilliğin, kendine hizmet felsefesi ve anlayışının ağır bastığı yaşam ortamlarında, kişi, çıkar ve menfaatleri rahatsız edici, engelleyici ve ayak bağı olan herşey yargılanmaya, yerilmeye ve küçünsenmeye tabii bir hak haline gelmiştir.

Maddi imkânların çeşitlendirilerek ve abartılarak kaçınılmaz ihtiyaç ve gerçekler halinde insanlığa servis edilmesinin yarattığı sahip olma, önde olma, rahat olma ve güçlü olma gibi egosantrik bencil düşünce ve eylemlerinin oluşturduğu çatışmaların bunda büyük rolü vardır.

Kanıksadığımız, alıştığımız ve kabul ettiğimiz yaşam alanları aslında birbirlerimizi yargılamakla oluşturduğumuz negatif enerji alanlarına dönüşmüş durumdadır. Samanlığı seyran sanarak gerçek insani yaşamın, düşüncesini, araştırmasını ve mücadelesini vermekte zayıf ve aciz kalmış durumdayız. Bu zayıflığın neticesinde anlayıştan, hoşgörüden ve sevgiden yoksun olarak birbirimizi yargılamakla, yermekle ve küçümsemekle, karşılıklı enerjilerimizi zayıflatmakta, güçsüz ve aciz duruma gelmekteyiz. Düşünce, davranış ve söylemlerle yaratılan negatif enerjilerin etkilerini ve sonuçlarını kestiremeyecek kadar cahil, bir o kadarda sorumsuz varlıklarız. Nitekim evde, iş yerinde ve ortak yaşam alanlarını zaman süreçleri içinde, enerjilerimizle yaşanır hale getiren de bizleriz, yıkan da bizleriz.

Her varlığın kadim zamanlara kadar uzanan yaşamlarının bir öyküsü, hikâyesi ve anıları vardır. Ve insan geçmişin olumsuz yaşamlarını karma olarak sırtına vurmuş, şimdiki yaşamını sürdürürken telafiye, genişliğe ve yükselmeye muhtaç durumdadır. Bir fırsat ve rahmet olan yaşamında belli ki, çok az bilgisi, zayıf iradesi ve yetersiz gücü ilahi ve evrensel açılımları yapmaya yetmemektedir. Yardıma, esirgenmeye ve rehbere ihtiyacı vardır.

İnsanın kendisini şahsiyet olarak belirleyen ve konumunu oluşturan çevresi, mahallesi veya toplumu ilk yardımcısı olan hayat kaynağı ve yaşam alanıdır. İçinde bulunduğu toplumunun pozitif enerjilerine muhtaçtır. Toplumunu meydana getiren insanlarda onun pozitif enerjilerine muhtaçtır. Ya toplumun pozitif enerjileri ile tekâmül yolunda ilerleyecek veya negatif enerjileri ile sürünecektir. Onun için toplum içinde konumu ve mevkisi ne olursa olsun her insanın önemi değerive kıymeti vardır. Saygı duyulmayı, sevilmeyi ve insan yerine konulmayı hak etmektedir.

Yaşam, bedensel olarak ayrı olsa da, düşünsel ve enerji olarak bir bütün ve ortaktır. Bu bütünlükte her şey her şeyi düşünce ve enerji olarak etkilemektedir. Ancak süregelen anlayış, alışkanlık ve düzenin, kartopu gibi büyüyen negatif enerjilerin bir oluşumu olduğunun bilincinde olarak, düzeltilmesi, telafisi ve geleceğin istikbali için insanın kendini bilmesi, kutsal kitaplardan tutun, bilgelik öğretilerine kadar olan kutsal bilgiler ile bilinçlenerek sorumluluk içinde toplumsal bütünlüğünü tamamlaması gerekmektedir.

Orhan Yarat - 2.4.2013 *ruhsalboyut.com*



 

Yargılamanın kaynağı bilgisizlik, empati yokluğu, hoşgörüsüzlük, sevgisizliktir.

Birbirimizi yargılıyoruz, çünkü çocukluğumuzdan beri böyle öğrendik. Yargılanarak eğitildik. Büyüklerimiz için yargılama bizleri eğitmenin bir metodu olarak kullanıldı. Onlar da öyle yargılanarak büyümüşlerdi, başka metot bilmiyorlardı. Toplumsal zihnin kaynar kazanı siyasete bakalım: tüm dünyada iç ve dış siyaset yargılama üzerine kurulu.

Yargılama bağımsız tek bir kusur değildir; bütün diğer egosal davranışlarla organik bağlantısı vardır. Ruhsal Rehberliğin arınmamıza engel olduğunu bildirdiği nice yanlışlarla o adeta bir kötülük sürüsüdür ve onlar varlığımızın üzerinde hep birlikte hüküm sürerler.

Yargılama alışkanlığı kişiye egosal tatmin sağlar, çünkü kendi kusurlarını örtüyor, üstünlük duygusu yaratıyor. Çoğu zaman yargılama tahakküm fırsatı yaratır. Yargılama alışkanlığı kişiyi tevazu, alçak gönüllü olma değerinden de uzak tutar. Yargılamada sevgi olmadığı için dostluk söz konusu değildir.

Yargılama beraberinde hüküm vermeyi de getirir. Düşünülürse bütün yanlışlarımızın arka planında var olan kitlesel zihin alanında kaldıkça yargılama ve hüküm verme yanlışımızdan da kurtulamayız. Biz istiyoruz ki hem bataklığın kenarında oturalım, hem de sivrisineklerden kurtulalım. Yanlışlarımız sivrisinekler gibidir, onları tek tek yakalayıp yok edemeyiz. Bu sonu gelmeyen bir uğraş olur.

Ruhsal öğretiler bize kitlesel zihin bataklığından uzaklaşmak için farklı bir yürüyüş metodu gösteriyor. Bu yürüyüşte bir adım yüksek bir amaca sahip olmak, ikinci adım yanlışlarımızın bizi sürüklediği uçurumu görmektir.

Yüksek amaç, O'nun Rızası'na, Dileği'ne uygun, insanlığa ve dünyaya hizmete yönelik bir amaçtır. Bu amaç daima gücümüzün yeteceği bir amaçtır. Bize pek basit, pek sıradan gelen işler, örneğin ailemizin huzuru ve mutluğu, çocuklarımızın iyi ve doğru düşünebilen, güvenilir, bilgili, sevgili ve saygılı insanlar olarak yetişmesi öncelikli yüksek amacımızdır. Kimse bu amaç için yeterli gücü olmadığını ileri süremez.

Amaç ve güç ikilisi öyle bir yapıdır ki bir defa başlayınca birbirlerini büyütürler, alanlarını genişletirler. Gerçekte yüksek amacın büyüğü küçüğü yoktur. Önemli olan bir doğru amaca bütün gücümüzle odaklanmaktır. Ondan sonrası O'nun Yasası'na göre gelişir. Böyle bir amaca odaklanmış insanın zihin seviyesindeki düşünce bağlantıları arasında başkalarını yargılamaya yer yoktur. Yüksek bir amaca odaklı zihinler başkalarını yargılama gibi konulara ilgi duymazlar, böyle şeylerle uğraşmazlar. Yargılama, başkalarıyla uğraşma boş zihinlerin, nefsin işidir. Etrafımızda bu konuda o kadar çok örnek var ki.

"Varlık O'ndandır. Duyuş ve güzel olanın taşınması, kalıcılığı ve EN YÜKSEK AMAÇ için kullanılması O'nun müsaadesi içinde tek işleyendir. "Sebep-sonuç" varlığın hayır görülen bulunuşuna "mukadderat" dediğiniz takdir edilmiş Yüce Müsaadedir." www.ayseli.org / Öğretilerden 17

Bilgi ne kadar açık ve net: Varlığımızın EN YÜKSEK BİR AMAÇ için kullanılmaması bizi O'nun Müsaadesi dışına çıkarıyor. O'nun Müsaadesi dışında kalmış bir insanın şu veya bu yanlışını düzeltmeye çalışması başarılı olabilir mi? Önce müsaade sınırları içinde olmak gerekir. Bu birinci adımdır.

Ruhsal Rehberlik ikinci adım için unutulmaması gereken bilgileri veriyor.

Ve diyor ki: Kulun tenkidi kula düşmez, aksi halde gönüller kararır; gönüller kararırsa gören gözünüz görmez olur, hüküm verirsiniz; hüküm verirseniz mahvolursunuz. Peşin hükümlerinizden, kendi düşüncelerinizden hızla uzaklaşınız. Bunlar varken görmezsiniz, arılamazsınız. (Burada ne kadar kirli düşünceler içinde olduğumuzun nazik bir ikazı da var) Hükümleriniz, düşünceleriniz size zaman kaybettiriyor. "Başkalarını tenkit edeceğinize sizler kendinizi eleştiriniz, yeriniz ve kontrole alınız, dengeleyiniz. Denge yakınlarınıza güven verir." www.ayseli.org / Öğretilerden 7

Bizlerin birbirimizi yargılarken düştüğümüz sayısız başka yanlışlar ve o yanlışların çektiği daha başka yanlışlar bizi O'ndan uzaklaştırır ve yalnızlık çukuruna iter. Yalnızlık kendini hapsetmektir. Kendine zulmetmektir. Yalnızlık karışıklık ve savaştır. Kısaca dünyamız yalnız kalmış insanların yarattığı zulmü, karışıklık ve savaşları yaşamaktadır.

Kısaca herkesi yargılama alışkanlığından kurtulmak için birinci adımımız en yüksek bir amaca odaklanmak, varlığımızı o amaç için kullanmak, diğer adımımız ise bunu yapmadığımız zaman nelerle karşılaşacağımızın bilgisinde olmaktır. Bu adımlar büyük yolculuğun yürüyüşüdür.

Tüm insanlığın boyut atlama dönemine girdiği günümüzde hepimizin çok ince ve yüksek düşüncelere, duygulara, amaçlara ihtiyacı var. Alışılagelen boyutun bizleri terk ederken yaratacağı yıkımdan bunu başarabilen ruhlar kurtulacaktır.

Güney Haştemoğlu - 3.4.2013 *ruhsalboyut.com*

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.